ayhan altay

ANASAYFA

ÖZGEÇMİŞ

KÖŞE YAZILARIM

ARASIRA YAZDIKLARIM

YAZILARIM

ŞİİRLERİM

FOTO

GÖRSELLER

BANA YAZILANLAR

 

     ALACAKARANLIK

Her gelen gün neredeyse bir öncekini aratıyor. Silahların ve bombaların gölgesinde yaşıyoruz. Kimin neyi yaptığı konusu ise meçhul. Görülen şu ki; hızla bir karmaşa ortamına sürüklenmekteyiz.

Basiretli davranması gereken yöneticiler ise tam da karşıtını yaparak körüklüyor bu ortamı. Konuşmalarına, davranışlarına bakıyoruz, sanki ülkeyi iki cepheye bölüp ve bu cepheleri birbirine kışkırtmayı amaçladıkları gibi bir duyguya kapılıyorum.

Son zamanların olaylarından ilk aklımıza gelenlere bir bakalım:
Yedi TİP'li genci hunharca öldürenler üçüncü yargı paketiyle serbest bırakılırken, düşünce suçlarından tutuklu ya da hükümlü olanlar cezaevlerinde çile doldurmakta. Bu kışkırtma değil midir?
Hükümete muhalif olan herkes belki de hiç ilişkilerinin olmadığı davaların sanıkları arasına alınarak tutuklanıyor. Bu kışkırtma değil midir?
Bakanların, özellikle İçişleri Bakanı ve Başbakanın kunuşmaları nefreti körüklemiyor mu?
Kürt sorununun şiddetle çözülemeyeceğini Genelkurmay Başkanları bile söylerken, hükümetin 1990'ların şiddet ve yok etme politikasına dönmesinin amacı sizce nedir?
Medyamız, CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün gibi PKK'ya karşı ama barıştan ve çözümden yana bir insanın kaçırılması olayını bile çarpıtarak düşmanlığı körüklemiyor mu?

Tüm bunların üzerine Gaziantep'teki bombalama olayı geldi ve tuz biber ekti. Masum ve silahsız insanların hedef alınması tam anlamıyla bir insanlık suçudur. Bu bir terör olayıdır. Tamam, doğru bunlar ama bunun toplumda oluşturacağı sonuçlara da bakmak gerek. Kimin işine yarıyor ya da yarayacak.

Yakın tarihimizde bu tür olayları çok yaşadık. 6 - 7 Eylül 1955'te İstanbul'da yaşayan Rumlara karşı büyük bir saldırı yaşandı. Bu olaydan sonra Rum nüfusun büyük bölümü ülkeyi terk ett. Peki neydi bu saldırının nedeni; Selanik'te Atatürk'ün doğduğu eve bomba atılmış olması.
Gelelim işin aslına: Atılan bomba çok küçük çaplı bir ses bombasıydıı ve hasara bile yol açmamıştı ama sonuçları çok büyük oldu. Bombayı ise Türk İstihbarat örgütü attırmıştı. Atan kişiler ise Konsolosluk görevlisi Hasan Uçar ve Oktay Ergin'di. İşte bu Oktay Ergin yıllar sonra önce kaymakam, sonra vali yapılarak ödüllendirildi.

12 Mart döneminde vapur batırıp, kültür sarayı yakıp suçu devrimcilere atmışlerdı. Sonradan bunu yapanların da derin devletin adamları olduğu ortaya çıktı.

Bu ülkede faili meçhul binlerce kayıp, cinayet ve bombalama ve katliam var. Bir Mayıs 1977 gibi, Kahraman Maraş gibi, Çorum gibi, Sivas gibi, Musa Anter, Uğur Mumcu gibi. Faili meçhul ama amacı bilinen olaylar bunlar. Sonuçları ve tezgahlayanı ise belli. İpuçları bizi okyanus ötesine götürüyor.

 

Şimdi yine toz dumandan göz gözü görmeyen bir ortam mı oluşturulmak isteniyor diye bir kuşku düşüyor içime. Yarınım için endişeleniyorum. Eğer bu tür olaylar sürerse, bunların getireceği sonuçtan korkuyorum. Gerçek suçluların cezalandırılacağına ise -kimse kusura bakmasın- inanmıyorum.

21.08.2012

web counter ip based