ayhan altay

ANASAYFA

ÖZGEÇMİŞ

KÖŞE YAZILARIM

ARASIRA YAZDIKLARIM

YAZILARIM

ŞİİRLERİM

FOTO

GÖRSELLER

BANA YAZILANLAR

 
TÜNELİN UCUNDA NE VAR?

Ortalık yine şenlik yerine döndü. Günlük yaşamın sıkıntılarının dışında ve onu olumsuz etkileyecek bir siyasal süreç yaşıyoruz.
Aslında yaşadığımız doğal bir süreç değil. Yaşadığımız düpedüz bir kriz. Tırmandırılan bir gerginlik olduğu ortada. Gerginliğin neden tırmandırıldığı ise meçhul.
Geçen yıl bu günlerde Cumhurbaşkanlığı seçim süreci ile başladı süreç. 27 Nisan muhtırası, Cumhuriyet mitingleri, Anayasa mahkemesinin Cumhurbaşkanlığı seçimine başlayabilmek için ön koşul olduğuna karar verdiği 367 milletvekilinin salonda bulunması kararı ve 22 Temmuz seçimlerine karar alınması ilk raundunu oluşturdu.
Seçimlerden sonra Cumhurbaşkanlığı seçimi görece sorunsuz atlatıldı. Fakat gerginlik sürüyordu. Sonra da yeniden hızlandı. Bu hızlanış önceleri YÖK ile hükümet arsında sertleşti. YÖK başkanının değişmesi ile YÖK’ün işlevini üniversiteler arası kurul ve tek tek rektörler yüklendi. Türban serbesti için yapılan anayasa değişikliği tüm bunların alevlendiricisi oldu.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının AKP’nin kapatılması için açtığı dava, AKP’nin yargıyla kavgasına dönüşmüştür ki bunun başlıca sorumlusu AKP’nin kendisidir.
Arada toplumsal muhalefetin bir mayıs isteminin zorbalıkla bastırılması eksi puanlardandı. Yalnız burada ilginç bir nokta vardı. Her zaman CHP koşutunda hareket eden DİSK, bu güne dek Bir Mayıs için Taksim alanında ısrarcı olmamıştı. Bu yılki ısrarcılığı -ki, taksimi isteyenlerin ısrarcılığının haklılığına inanıyorum-  hala beni meraklandıran bir olgudur. Sonuçta; hükümeti en çok yıpratanın bir mayıs katılığı olduğunu düşünüyorum.
Üç gündür de yargının en üst düzeyinden gelen açıklamalar krizi derinleştiriyor. Evet, artık ortada giderek derinleşen bir kriz var.
Yargıtay’dan yapılan zehir zemberek açıklamadan sonra, Danıştay da Yargıtay’a destek açıklamasında, AKP’nin yanıtındaki tezlerin geçersiz olduğunu belitti. 
AKP, çoğunluk iktidarının, çoğunluk tahakkümü olduğu yanılgısındadır. Özgürlük alanlarını genişleteceğine, daraltmaktadır. 301’in kaldırılmasına yanaşmamıştır. Hâkim ve Savcı atamasında tek karar organı olmak istemesi –ki kanıtı bu görevlere alınacaklarda Adalet Bakanlığının mülakat yapması kararı-  yandaş bir yargı oluşturma istediğine yorumlanmıştır ki yanlış da değildir.
Fotoğrafa yukarıdan baktığımızda, AKP’nin giderek güç yitirdiği gerçeklik gibi. En azından bana göre öyle.
AKP, krizi de, devleti de yönetememiştir. Kendi varlık nedeni saydığı konularda hiçbir ilerleme gösteremediği gibi, ülkenin krize düşmesinin getireceği olumsuzlukları da hesaplayamamaktadır.
Şimdi sorun bu krizden nasıl çıkılacağıdır. Halkın önünde inandırıcı bir seçenek olduğunu sanmıyorum. Ana muhalefet CHP’nin, bugünkü yönetimi ve anti demokratik duruşu ile kitlelerde umut oluşturması düş bile olamaz. (Burada, Ali Tarakçı’nın birkaç gün önceki yazısına da değinmek istiyorum. Ali Tarakçı; “CHP güçlü adaylarla seçime girerse başarılı olur, diyor ve bazı adlar veriyor. Ben toplulukların aday adlarına değil, partilerin genel politik duruşlarına ve genel başkanlarına göre oy verdikleri kanısındayım. Bu nedenle de CHP’nin küçük yerleşim birimleri dışında gösterecekleri adayların adları üzerinden bir başarı sağlayacağını düşünmek ham hayaldir, diyorum.)
Sorunun, siyasetin doğal akışı ile çözülmesi tercih edilendir. Ne yazık ki şu anki görüntüde ne böyle bir çıkışı sağlayacak bir yapı vardır, ne de krizi destekleyenlerin bu tür yapı oluşturma çabaları…
Dileğim odur ki; tünelin ucu ışığa çıksın, daha da karanlık bir yeraltı mağarasında son bulmasın….