ayhan altay

ANASAYFA

ÖZGEÇMİŞ

KÖŞE YAZILARIM

ARASIRA YAZDIKLARIM

YAZILARIM

ŞİİRLERİM

FOTO

GÖRSELLER

BANA YAZILANLAR

 

YÜKSEL CADDESİ MAYINLARI

Mussolini çok konuşuyor TARANTA - BABU!
Tek başına
yapayalnız
karanlıklara
bırakılmış bir çocuk gibi
                                  bağıra bağıra

kendi sesiyle uyanarak,
korkuyla tutuşup
               korkuyla yanarak

durup dinlenmeden konuşuyor.  

Nazım Usta’nın bu dizeleri kadar korkuyu saklama çabasını anlatabilecek bir söz bulamayacağımdan aldım bu dizeleri.
*          *          *
Bu günlerde bir kişi çok konuşuyor. Bağıra bağıra, kıza kıza, bangır bangır konuşuyor.
Suriye sınırındaki mayınların temizlenmesi konusunu soran gazetecilere, o mayınları ilk kez döşeyen biri olarak açıklama yapan albaya bağıra bağıra, kıza kıza “otur oturduğun yere” diyor.
Mecliste, Muhalefetin engellemelerine kafayı takıyor, “sözünü kürsüde söyle, sonra sus” anlamına gelen sözleri basın önünde bağıra bağıra, kıza kıza söylüyor.
Basına ve yazarlara “bizim partimizin kısa adı Akparti’dir” AKP yazan ve söyleyenler edep dışıdır” diye bağırıyor.
*          *          *
Başbakan çileden çıkmış, şaşırmış bir insan portresi çiziyor. Zarfa değil, mazrufa bakıyor. İsteklerinin “ulu buyruk” olarak benimsenmemesine kızıyor.
Bence Başbakanın bu tahammülsüzlüğünün temelinde ülkemiz yöneticilerinde çok görülen bir hastalık var: Demokrasiyi içselleştirmemiş olmak.
*          *          *
Mecliste Suriye sınırındaki mayınların nasıl temizleneceğine ilişkin kavga sürerken, Ankara Yüksel Caddesinde toplumsal yaşamımızı çok derinlerden etkileyecek yeni mayınlar döşeniyor.
Bir sağcı güruh, -ki ben onların Yüksel Caddesi esnafını temsil ettiklerine inanmak istemiyorum-  Başbakanın tahammülsüzlüğünün sınırlarını genişleterek saldırganlaşıyor.
Olay kısaca şu: Bazı devrimci gençler Yüksel Caddesinde stant açıyorlar. Yaptıkları tümüyle demokratik bir hakkın kullanımı. Ama bazı faşist kafalı tahammülsüzler onlara saldırıyor.
Bu olay burada kalmaz. Ülkemin insanları, içerisinde bulundukları olumsuzlukların hesabını kimden soracağını bilmedikçe, eşeği değil semeri dövmeye cüret ettikçe olaylar gelişir.
*          *          *
Bir yanda, KESK’in kıskaç altına alınmasına yönelik çabalar…
Diğer yanda, bunalım içindeki insanların öfkelerini, bu konuda hiç ilgisi olmayanlara yöneltmeye çabalayanlar...
Öte yanda, demokratik tahammül göstermesi gerekirken, olur olmaz bangır bangır bağıran ve burnundan soluyan bir başbakan…
Tüm bunların yanı sıra, gerçekte vurması gereken konularda sus pus olup da, ikincil konularda ortalığı gerek bir muhalefet…
*          *          *
Bunlar size bir şeyler çağrıştırmıyor mu?