ayhan altay

ANASAYFA

ÖZGEÇMİŞ

KÖŞE YAZILARIM

ARASIRA YAZDIKLARIM

YAZILARIM

ŞİİRLERİM

FOTO

GÖRSELLER

BANA YAZILANLAR

 

KUYUNUN DİBİNDEN BAKANLAR

Bugün sağlık politikaları üzerine yazacaktım ama vazgeçtim. Sabah sabah gazetelerin köşe yazarlarının neredeyse tümünün, DTP’nin kapatılması üzerine yazdıklarının çarpıklıklarını görünce ben de bu güncel konuya dönmeye karar verdim.
Öncelikle bir açıklama getirmem gerek. Amacım Anayasa Mahkemesinin Kararını hukuksal yönden incelemek değil. Ben boyumun ölçüsünü bilirim. Mahkemeler verili yasalara göre karar verirler ve kararlarının siyasi ya da toplumsal etkileri onları ilgilendirmez. İşin bu yönü yasa koyucuların maharetine ve demokrasiden ne anladığına göre belirlenir.
Sonuçta, DTP’nin kapatılma kararı siyasal ve toplumsal yansımaları büyük bir karardır.
*          *          *
Ulusalcılar, Anayasa Mahkemesinin kararına meşruluk kazandırma uğruna kendi kısır düşleri üzerinden kurgulamışlar yazılarını. Son Reşadiye olayını da öne alarak bastırıyorlar. “DTP büyük suçluydu. Kapatılması gerekiyor” diye. Buna Öcalan hassasiyetine olan karşıtlıklarını da ekleyerek ellerini güçlendirmeye çalışıyorlar. Bu arada ordu savunuculuğu üzerinden 12 Eylül hukukuna toz kondurtmamayı da özellikle dikkate alıyorlar.
*          *          *
İslami basın ise hükümetin tüm başarısızlığının faturasını Kürtlere yüklemeye çalışıyor. Hükümetin doğası gereği içselleştiremediği “demokrasi” nedeniyle savrulmalarının faturasını Kürt muhalefetine yüklemeye çalışıyor. En büyük kanıtları ise DTP’nin PKK ile olan bağlarını kesememiş olması. İstemleri ise Öcalan’a ve PKK’ya karşı olan güçlü bir “majestelerinin Kürt muhalefeti”. Yani, kendisini AKP’ye yedekleyecek bir siyasal yapı.
*          *          *
Doğrusu her iki taraf da Kürt muhalefetinin kendi doğrultularına gelmesini istiyor. Oysa görülen bir gerçeklik var. Kürt muhalefeti kendi yolunu kendisi çiziyor. Kürt kimliği üzerinden örgütlü bir muhalefet yürütenlerin bu aşamada birbirlerini dışlamalarını beklemek safdillik olur. Zaten gerek ulusalcıların, gerekse İslamcıların istediği gibi bir Kürt muhalefeti olmuş olsa, adına “Kürt Sorunu” dediğimiz bir sorun olmazdı.
Amaç kimseleri bir çizgiye getirmek olunca sorunun çözülebilmesi de olanaksız. Sorunun çözümü ise tarafların yeni bir ortak çizgide uzlaşabilmelerinde. Bunun ölçüsü ise günümüze kadar biriktirilmiş demokrasi anlayışının içselleştirilmesinden geçiyor. Geçmişe yönelik kan ve intikam söylemleri ancak daha çok kan ve daha çok acı demektir. Ne Kürt eylemliliği tümüyle nedensiz bir başkaldırıdır, ne de bugüne dek uygulananlar masumiyet taşımaktadır.
*          *          *
Sorunun çözümünü engelleyen en önemli durumlardan biri ise; ne yazık ki ülkemizde “sol muhalefet”in olmayışıdır. Şu anda parlamentodaki en sol partinin AKP olduğu gerçeği, durumumuzun vahametini açıkça ortaya koyar. Demokrasiden, özgürlüklerden ve emekten yana; iktidara seçenek oluşturacak bir sol muhalefet oluşmadığı sürece Kürt sorunun çözümü neredeyse olanaksızdır.
*          *          *
Kuyunun dibinden bakıldığında gökyüzü sonsuz bir enginlik değildir.