ayhan altay

ANASAYFA

ÖZGEÇMİŞ

KÖŞE YAZILARIM

ARASIRA YAZDIKLARIM

YAZILARIM

ŞİİRLERİM

FOTO

GÖRSELLER

BANA YAZILANLAR

 

DÜŞ DOSTU

Aklımda İstanbul kokusu, düşümde kakavan bir martı, beni bekleyen yollar gibi sabırsızım bugün.
Tüketilen diziler, iz bırakmayan filmlere benzemez yazılar. Televizyonlardan durmaksızın akan gürültülere karşın, yazıyı yitirmiyor kalıcılığını.
Bunca itiş kakışın arasında gözden kaçmasın diye bir anımsatma: Tüyap kitap fuarı hafta sonu açıldı. Taze kitap kokusuna duyarlı kurtlaradır diyeceğim.
Birçok yazar, şair arkadaşım önümüzdeki hafta boyu orada olacaklar. Hafta ortasından sonra ben de orada olacağım. Ne yazık ki çok istememe karşın bazı nedenlerle konuşmacı olarak çağrıldığım etkinliğe katılamayacağım. Ama olsun. Diğerlerini dinlemek ve kitapların ortamında soluklanmak da iyi gelecek bana.
Hâlâ kitap okumakta direnenleredir yazdıklarım. Her kitapta kendilerine yeni bir dünya kuranlaradır.
Yeni bir dünya derken geliverdi aklıma. Okuduğum yapıtların filmlerini hiç sevmem. Benim imgemde yarattığım dünya ve kahramanlarla, filmleri yaratanlarınki bir türlü uyuşmazlar. Okurun imgesinde oluşun yer ve kahramanlar her zaman daha üstündür filmlerden. Üstelik de o imgelere bir başkası ulaşamaz, göremez. Yalnızca okura özgü bir dünyadır, orası.
*          *          *
Bugün kitaba ayırdık sözü. Eh, o zaman biraz da özele kaçarak öğretmenim Süheyla Uysal’ın “Sen Ağlama” kitabına sözü düşüreyim.
*                      *          *
Öğretmen okulunda ikinci yılımdı. Yeni bina hazır olmadığı için derslere başlayamamıştık.
Dalfidan bir genç kız olarak gördüğümüz, yeni müzik öğretmenimizdi. Başka koşullarda görsek rahatlıkla sevdalanabilirdik. Benden yalnızca iki yaş büyüktü.
Biliyorum, bir kitap üzerine yazılan yazı böyle başlamamalı. Olsun.
“Sen Ağlama” Süheyla Uysal öğretmenimin yazdıkları.
Kaba bir tasnifte “anı” diyebiliriz türüne. Oysa değil.
Anlatılan karmakarışık bir ülkenin hem tarihinden bir kesit, hem de Anadolu halkının sosyolojik değerlendirmesi.
Bu ülkenin insanlarını sevmenin; ülkeyi sevmek olduğu gerçeğini temel alıyor öykü. Sevgiyi karşılıksız koymayan; yalnızca evini sokağını, okulunu değil yüreğini paylaştığı Anadolu insanını anlatıyor.
Çorumda, Urfalı sürgün öğrencilerle başlayan serüvenin diğer durakları Silvan, Oltu, Develi ve Antalya. İlk gençliğin umarsız gözü karalığındaki insanların yaşamındaki yuvarlanmaların gerçekliğinde yakalanmış bir umut anlatılanlar.
“Bir bebekten katil yaratan karanlık”a karşı, umuduna sevgisini ve bilgisini katık eden bir öğretmende tanıyoruz direnci.

“Ne zaman bir köy türküsü duysam, şairliğimden utanırım” der Bedri Rahmi. İşte o köy türkülerini yakanlara koşut bir söyleyiş yakalamış öğretmenim, Oltulu Sırma Teyze’nin deyiş içeriğindeki şiirleri gibi. Utandırır yalnızca İstanbul Dukalığına kendini hapsedenleri.
Bir solukta okunan ama insanın dünyasını karıştırıp günlerce düşünmesine yol açan bir anlatısı var. Yalınlığın altında saklamış, yazımın gizemli sarmalı.
Uyduruk “pedagojik formasyon” yerine bu kitabı okumaları sağlanmalı öğretmen adaylarının. Arkalarından “bizi unutmayın öğretmenim” diye ünleyen öğrencilerinin olması için.