ayhan altay

ANASAYFA

ÖZGEÇMİŞ

KÖŞE YAZILARIM

ARASIRA YAZDIKLARIM

YAZILARIM

ŞİİRLERİM

FOTO

GÖRSELLER

BANA YAZILANLAR

 

DERE GELİYOR DERE

Türküyü ne zaman öğrendim, kimden öğrendim bilmiyorum. Halk kültürü böyle bir şeydir işte. Yaşamın içerisinde öğrenilir ve içselleştirilir.
Dereler üzerinde oyunlar oynanılıyor ya hani. Bugün biraz onlara değinmek istiyorum.
Önce Çevre Bakanı’nın bir açıklamasından başlayalım. Bakan bu konudaki bir televizyon programında: “Kimsenin derelerin suyunu bir yere götürdüğü yok. Yalnızca suyun yüksekliğinden oluşan enerji kullanılıp, su dereye geri bırakılıyor” diyor.
Bakana bakarsak bu uygulama derelerin çevresiyle olan ekolojik dengesini etkilemezmiş. Doğrudur. Derelerin suyunun bir bölümünü derenin uzunluğuna göre bir iki yerde alıp enerji üretmenin fazlaca bir etkisi olmaz.
Oysa durum hiç de öyle değil. Birincisi; dere yatağı kurutulacak kadar suyun tümü alınıyor. Derede bir canlılık kalmayacak derecede kurutuluyor.
Bundan daha elim ve vahim olanı ise bir dere üzerine otuz dolayında santral kurulması. Yani derenin başında su borulara alınıyor, düze inene dek bir borudan çıkıyor, toplanıyor ve yeniden başka bir boruya giriyor. Ortada dere diye bir şey kalmıyor.
Sayın bakan işin bu yönünü es geçiyor. Gözden saklıyor. Karşısındaki sunucu, ya konuyu bilmediğinden ya da çanak tuttuğundan olayın bu yönünü hiç sormuyor.
*          *          *
Konunun enerji dışı yönleri de var. Suyun özelleştirilmesi gibi. Yapılan sözleşmelerde ne gibi hükümler olduğu zamanla ortaya çıkacak ama dünyadaki suyun özelleştirilme uygulamalarına baktığımızda endişelerimizi korkuya dönüştüren olgular görmekteyiz.
Özelleştirilen sularda balık avlayamazsınız. Tarlalarınızı sulamak için hatta hayvanınıza su içirmek için para vermeniz gerekir. Gidişatın yönü bize burayı gösteriyor. Şu an bize olanaksız gibi gelen bu uygulamaları yürüten ülkeler var. Öylesine uygulanıyor ki; akarsuları alan şirketler suyu halktan korumak için silahlı güvenlik güçleri besliyorlar. Hatta bu silahlı güçlerdeki insan sayısı, ülkenin ordusundaki insan sayısını aşıyor.
Sakın kimse bunlar bizde olmaz diye düşünmesin. Bakın, sağlık politikaları da egemenlerin isteği doğrultusunda özelleştirildi. İlk uygulamalarda “Ne güzel, Devlet hastanelerinde kuyruk beklemekten kurtulduk” diyenler bugün özel hastanelere asgari ücretin tümünü fark olarak verseler bile yaklaşamıyorlar.
*          *          *
Biliyoruz ki; ekonomik olan her şey, politiktir. Bırakın ülke çapını, eğer dünya çapında güçlü bir sosyal haklar mücadelesi örgütlenemezse, her geçen gün temel haklarımızın biraz daha varsılların kazanç kapısı olduğunu görmemiz kaçınılmazdır.
*          *          *
Fıkrayı bilenleriniz vardır. Ülkenin birinde yönetici sürekli özelleştirme yaparmış. Her özelleştirme doğal olarak halkın sırtına yeni zamlar ve yükler getirmekteymiş.
Yönetici halkın özelleştirme ve zamlar karşısındaki tepkisini bilmek için adamlarına sokağın durumunu sorarmış. Alınan yanıt; “halk ah, vah edip inliyor” “Sokaklarda bağırıp çağırıyor” türünden olduğunda uygulamasına devam edermiş.
Bir gün son yaptığı özelleştirme sonucunu araştıran adamları “Halk sokaklarda gülüyor, şarkı söylüyor, hiç umursamıyor” dediğinde, uygulamayı geri almış.
Acaba, diyorum. Biz de şu bildiğimiz dere türküsünü sokaklarda söylesek mi?
Dere geliyor dere / yaleley ya leley / Kumunu sere sere / yaleleyli…