ayhan altay

ANASAYFA

ÖZGEÇMİŞ

KÖŞE YAZILARIM

ARASIRA YAZDIKLARIM

YAZILARIM

ŞİİRLERİM

FOTO

GÖRSELLER

BANA YAZILANLAR

 

EĞEREK EĞİTMEK
Bugünü anlatmaya başlamadan önce anlamaya çalışıyorum. Bunun için de önce insanımızın düşünce yapısını irdelemek istiyorum.
Yazıma kadim dostum Hasan Ali Kalayoğlu ile yaptığım bir msn yazışmasıyla başlayacağım. İtalik (sağa eğik) yazılar Hasan Ali’ye koyu renk olanlar bana ait.
Bugün, bir devlet okuluna konuşmacı olarak çağrıldım. Konuşma sonunda bir öğretmenin söyledikleri ilginçti. "Hocam "  dedi   "Siz bu çocuklara bu bilgileri burada verirseniz hiçbiri dershaneye gelmezler, siz de aç kalırsınız. Üstelik bedavaya gelip konuşuyorsun. Dershaneni ve kendi geleceğini düşünmüyor musun?"

Kafa bu olunca biz şaşırıyoruz tabi. Bugünkü öğretmenleri bizim anlamamız da, onların bizi anlaması da olanaksız gibi.
Sanıyorlar ki; öğretmenlik para kazanmak için yapılan sıradan bir iştir.
Ben de gerekli karşılığı verdim zaten. "Cuma günü Ortaköy'deki velilerle, salı da Dodurga'daki velilerle toplantı yapacağım. Bırak Çorum'u bu gidişle tüm Türkiye'deki dershaneleri kapattıracağım" dedim.
Hiç geriye bakmamışlar. Bizim kuşağın neleri göğüslediğini, bir iş yaparken düşündüğü tek şeyin toplumun yararı olduğunu anlamayacak kadar yetersizler.
*               *                      *
Ben 1971 ile 1998 yılları arasında öğretmenlik yaptım. Ülkemin o en bunalımlı dönemlerini yaşadım. 1980 öncesi ülkenin en güçlü (hem üye sayısı, hem de niteliği anlamında) öğretmen örgütü TÖB-DER’de (Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği) beş dönem şube başkanlığı yaptım.
Bunları neden yazıyorum. O beğenilmeyen, tu kaka ilan edilen öğretmenler arasında yukarıdaki düşünceyi seslendirebilecek bir tek öğretmen bile olamazdı. Elbette aralarında az da olsa öğretmenliği yalnızca geçim kaynağı olarak görenler olmuş olabilir.  Fakat bunu dile getirebilme ortamları olamazdı. Bu düşüncesini açıklamaya utanırlar, çekinirlerdi.
1980’den sonra köprülerin altından çooook sular aktı. 24 Ocak kararlarını uygulamak için yapılan 12 Eylül; bencil, sevgisiz, çıkarcı ve neme lazımcı bir kuşak yetiştirdi. Ne yazık ki, günümüz öğretmenlerinin oldukça büyük bölümü de aynı düşüncede.
Böyle düşünen öğretmenlerin çoğunlukta olduğu ve de üstelik yönetim kademelerinde de bunların bulunduğu ülkede eğitimin nasıl yamuk olacağını bilmek için kâhin olmak gerekmiyor.
Eğitimcilerinin bu olumsuz sıfatları içselleştirdiği ülkede sınav yolsuzluklarının yapılmış olmasından daha doğal ne olabilir.
“Hap yap, para kap” şiarının benimsetildiği ülkede sınav sorularını eline geçirenlerinin bunu çıkar için kullanması doğal bir sonuçtur değil midir?
*               *                      *
Eğitiminin bu denli yamuk olduğu ülkede neler olmaz.
Yiyecek, içecek maddelerinin içlerine her türlü madde karıştırılması, etiketlerdeki günü geçmiş tarihlerin yenilenmesi normaldir.
Ülkenin derelerinin birilerine peşkeş çekilmesi beklenmedik bir durum olamaz.
Nükleer ve termik santrallerin ülkeyi yaşanılmaz kılacak sonuçlarına sessiz kalması şaşılası bir durum değildir.
Yetkiyi eline geçirenlerin rüşvet almıyor olmasını düşünmek bile abestir.
Seçimlerde politikacıların birbirlerine her türden çamuru fırlatmaları olsa olsa masumiyettir.
*               *                      *
Sol oyların neden bindeliklerle yazıldığını bir de bu açıdan incelemek gerekmez mi?