ayhan altay

ANASAYFA

ÖZGEÇMİŞ

KÖŞE YAZILARIM

ARASIRA YAZDIKLARIM

YAZILARIM

ŞİİRLERİM

FOTO

GÖRSELLER

BANA YAZILANLAR

 

DEMOKRASİNİN KİTABI SOKAKLARDA YAZILIR
Yazın ortalarındayız ama havalar serinleyiverdi. Güzel de oldu. Rahat nefes alıyoruz. Daha dinç oluyor vücudumuz ama sanırım doğanın bu serinliği, serinkanlı düşünme alışkanlığı olmayanları etkilemiyor. Onlar yine sıcak beynine vurmuş gibi saçmalıyorlar.
Muhteşem ve kudretli padişahımız, pardon başbakanımız haftalar süren suskunluğundan sonra konuştu. Konuştu ama söylediklerinin sorunun çözümüne hiçbir katkısı yok. Sanırım O, kendini hala seçim öncesinde sanıyor ve içi boş ama kitlelere hoş gelen sözleri savurmayı sürdürüyor.

“Kanun” diyor, -keman demiyor diye sevinsek mi?- “suç” diyor, Hatip Dicle’nin adaylığına ilişkin; “başka aday bulamadılar mı?” diyor. “Bile bile aday gösterdiler” diyor.

Hani Nasrettin Hocanın evine giren hırsıza ilişkin bir fıkra var ya… İşte tam onun gibi. Hani eve giren hırsıza ilişkin komşular Hoca’yı; “Sen neden sağlam kilit takmadın.” “Değerli eşyalarını neden iyi saklamadın” türünden eleştirmişler ya. İşte Başbakanın söyledikleri de aynı böyle.

Abdülhamit döneminde “Yıldız” demek vatana ihanet suçuydu. Yıllarca hapis kalabilir ya da ayaklarınıza taş bağlanarak Sarayburnu’ndan gizlice denize atılabilirdiniz.

İşte günümüzün Türkiye’sinin yazılı yasaları da Abdülhamit’in gizli yasalarıyla yarışıyor. İsteyenin istediği gibi yorumlayarak insanları –ne demekse- “katalog suçu” kapsamında suçlayıp cezalandırabileceği yasalarımız var.

Bu yasaları güncellemek, çağdaşlaştırmak, demokratikleştirmek sanki benim görevim. Siz sekiz dokuz yıldır bu ülkenin kudretlisi olacaksınız,  bu Deli Dumrul yasalarını değiştirmeyeceksiniz, yüzde onluk seçim barajını can siperhane savunacaksınız, sonra dönüp karşınızdakileri suçlayacaksınız.
İşte bu noktada size Nasrettin Hoca’nın komşularına yanıtını verirler: “Hırsızın hiç mi suçu yok?”

 

Tüm bunlar yetmezmiş gibi, kudretlimiz salvolarını sürdürüyor. “Meclis çözüm yeridir.” “Millet sizi meclisi boykot edesiniz diye seçmedi.” “ Gelir sözünüzü orada söylersiniz.”

Söylemek istediğinin arka planı açık. “Gelin, mecliste yirmi dakika konuşun ama sonuçta ben çoğunluğuma dayanarak dilediğimi yapayım. Sizde majestelerinin muhalefeti olun. Böylece sallayın başınızı alın maaşınızı. Halka dönünce de; ‘eeee ne yapalım. Biz söyledik ama dinletemedik. Görevimizi bihakkın yaptık’ deyin.”

Bunun demokrasi olmadığını bilir mi, bilmez mi bilemem. –Bildiğini de pek sanmam.- Demokrasi biraz da sokak demektir. Sokak gösterileriyle oluşur, gelişir ve kurumlaşır. Yalvarmakla hak alındığı görülmemiştir.

Hiçbir hak mücadelesi demokrasinin gereğidir diye lütfedilmemiştir. Ancak ve ancak bedeli ödenerek alınmıştır.

Halkın seçtiği vekilin vekilliğini iptal edip, yerine birini atadığınızda halk “bu kanun gereğidir” diye susacaksa, bunu protesto etmek istediğinde gaz bombaları ve coplarla karşılanacaksa bunun tek suçlusu ülkeyi yönetenler, daha doğrusu yönetemeyenlerdir.

Meclisteki hükümranlığına meşruiyet kazandırmak için yerli yersiz “milli irade” nutukları atanlar, demokrasinin azınlığın haklarını alabildiği rejim olduğunu öğrenmelidirler.

Şunu da bazılarının iyi bilmesi gerekir: “Demokrasinin kitabı gökten inmemiş, Halkların mücadelesiyle sokaklarda yazılmıştır.”