ayhan altay

ANASAYFA

ÖZGEÇMİŞ

KÖŞE YAZILARIM

ARASIRA YAZDIKLARIM

YAZILARIM

ŞİİRLERİM

FOTO

GÖRSELLER

BANA YAZILANLAR

 

KİŞİYE ÖZGÜ DEMOKRASİ

Dört komutanın istifası geçen haftanın en çok konuşulan konularından biri oldu.

Kamer Genç, “imamın ordusu kurulmak isteniyor” dedi, bazıları da bunu “demokrasinin zaferi” olarak alkışladı.

Bu tür yaklaşımlar “körün fili tarifi” gibidir. Hani üç körü filin yanına götürüp tanımlamasını istemişlerde, filin hortumunu elleyen “ fil bir hortumdur”, dişini elleyen “fil ucu sivri bir dal parçasıdır”, bacağını elleyen ise “fil bir ağaçtır” demiş ya, işte öyle.

Olayın yalnızca bir yönüne bakıldığında her zaman yanılır insan.

Elbette ki ordu sivil otoritenin buyruğunda olmalıdır ve kesinlikle siyasetin dışında kalmalıdır. Bunun aksini savunanlar, kendilerinden ve ideolojilerinden umudunu kesenlerdir.

Sivil otoritenin politikasını beğenmeyen kamu görevlisinin istifası ise onurlu bir davranıştır. Bu istifa edenin doğruyu ya da yanlışı savunduğu anlamına gelmez.

AKP yandaşı yazarların yanı sıra soldan bazı yazarlar da olguyu “demokrasinin zaferi” olarak tanımladır.

Haydi, AKP yandaşları kalsın bir yana ama kendini sol sosyalist olarak tanımlayanların bu yanlışa düşmemesi gerekir.

Öncelikle şunu göz önüne almak gerekir. AKP’yi iktidara taşıyan ve tutan seçim yasası tümüyle antidemokratiktir. AKP, bu yasayı değiştirmeye hiç yaklaşmamaktadır. Yani AKP iktidarının temeli antidemokratik seçim yasasına dayanırken, onun kendi çıkarı için yaptığı ama şekilde doğru olan bir uygulamayı “demokrasinin zaferi” olarak nasıl algılarız?

Bu zaferi kazanan nasıl bir demokrasidir ki; düşünmek ve düşündüğünü yazmaktan başka suçu olmayanlar içeridedirler.

Bu nasıl demokrasidir ki; emeğin örgütlenmesi önünde inanılmaz barajlar vardır. Grev ise neredeyse uygulanması olanaksız bir olgu durumundadır.

Bu nasıl demokrasidir ki; Halkın büyük çoğunluğunun karşı olduğu bilindiği halde iktidar “nükleer santral” yapmaktan çekinmemektedir.

Bu nasıl demokrasidir ki; seçilen bir milletvekilinin hakkı elinden alınıp, yerine tam da karşıt düşünceden biri meclise gönderilebilmektedir.

Bu nasıl demokrasidir ki; oruç tutmayan ya da mazereti nedeniyle tutamayan kişi, ülkenin çok büyük bir bölümünde karnını doyuracak bir yer bulamamaktadır.

Bu nasıl demokrasidir ki; YÖK denen nesne hem yerini korumakta hem de her gün bir alanı daha kendi denetimine alarak bilimsel özerkliğin ruhuna Fatiha okumaktadır.

Sağ ya da diğer deyişle burjuvazi ortaya çıktığı 1800’lü yılların sonralarında görece demokrattı. Ne zaman ki egemen ideoloji olmaya başladı, demokratlığı da ona koşut azaldı, azaldı ve yok oldu.

Türkiye her konuda olduğu gibi liberalizm konusunda da yüzlerce yıl geriden gelmenin sıkıntılarını yaşıyor. Liberalizmin çıkışında zorunlu olarak savunduğu demokrat değerler, 150 yıl sonrasının dünyasında oluşturmaya kalkınca, bu sıkıntıları yaşıyoruz.

Çağı kavrayamamış, 200 yıllık emek mücadelesini yok sayan bir toplumda, üstelik aldıkları eğitim gereği demokrasiyi hiçbir zaman içselleştiremeyeceklerin iktidarında değişimi zorlamak, bizi nerelere sürükleyecek bilinmez.