ayhan altay

ANASAYFA

ÖZGEÇMİŞ

KÖŞE YAZILARIM

ARASIRA YAZDIKLARIM

YAZILARIM

ŞİİRLERİM

FOTO

GÖRSELLER

BANA YAZILANLAR

 

                        

                        

  TİLKİ BAYIRI


AÇIKLAMA:

Bu yazı 1938 yılında Kastamonu Gölköy Eğitmen kursuna katılan babam Celal Altay tarafından kurs çalışmaları kapsamında yazılmıştır. Yazı Süleyman Edip Balkır'ın "Eski Bir Öğretmeninin anıları" adlı kitabında yer almıştır.

FINDIK BAHÇESİ

Evimizin üst yanında babamdan kalma bir tarla vardı. Toprağımız çok verimsizdi. Babam bu tarlaya bolca gübre döktüğü halde gene yetecek ürün alamazdı. Babam öldüğü zaman ben 12 yaşındaydım. Bize anamdan başka bakacak kimse de yoktu. Zavallı anam beni öküzlerin önünde yürüterek, sabanın tutağında kendisi halde birkaç yıl bu tarlayı ektik. Biz, babam gibi tarlaya gübre veremediğimiz için kuvvetinin azaldığını görüyorduk. Nihayet bir zaman, ektiğimizi bile alamaz olduk. Ondan sonra da bu tarlayı boş bıraktık. Artık tarlamız bomboş, içinde yabani otlar, dikenler büyüyor. Akşamları köyün örüsünden (mera) gelen sürü burada yayılıyordu. Herkes bunun içinden gelip geçiyordu.
24 yaşıma taze ermiştim. Anamla bir sabah yemeğimizi yerken;
-Kız ana! Ben “Tilkibayırı” na fındık dikeceğim., dedim. Bu sözüme anamın gözleri yaşardı. Bana:
-Ah, oğul!.. Rahmetlik baban bile bu tarlaya gübre döktüğü halde oradan iyi ürün alamıyordu. Sen o yavan tarlanın hakkından gelip de nasıl bir şey çıkaracaksın? Boşuna yorulma, dedi.
Gözlerinden yağmur damlası gibi yaş boşanan zavallı anamın “Ah!” çekişi bana dokundu. Kalktım, köyümüze bir saat uzaktaki “Göktaş” köyünde, tanıdığım Behlül Dayının yanına gittim. Onun korusundan tarlanın çevresine çitlik uzun lataların kesilmesine söz aldım. Beni sevenlerle bunları kestik. Yontabildiğim kadarını da kendim yonttum. Gene babamdan kalma 40 dip kök kestaneden bir tanesini yıkarak çitin direklerini hazırladım. Bunların hepsini tarlanın kenarına çektim. 15 günde tarlayı çit içine aldım.
Ben bu işlerle uğraşırken birçok arkadaşlarım;
-Ülen Celal, ne uğraşıp duruyorsun? Gel de keklik avına gidelim, diye benimle alay ediyorlardı. Biraz yaşlıca İbrahim Dayının;
-Kuzum Celal! Ben babanı iyi tanırım. O zavallı da bu tarlaya çok emek verdi. Çok alın teri döktü. Fakat bir türlü emeğini doğrultamadı. Sen de bu işten vazgeç. Demesi de canımı çok sıktı. Hatta tarlanın yanından geçen tanışlarımın birçoğu “merhaba” demez oldular. Fakat ne olursa olsun ben bu işe bir defa başladım. Geri dönmek olmazdı.
Bu iş üzerinde çok uğraştım. İki yılda bu yere 450 ocak fındık diktim. Bir kenarına da diktiğim ham fidanları, Amasya’dan kendim getirdiğim elma kalemleri ile aşıladım. Ayrıca çeşitli meyveler de yetiştirdim.
Az zaman içinde bahçem köyümüzün en güzel bahçesi oldu. Hatta Sinop ilimizde bile eşine rastlanmazdı.
Bunu gören köylüler ve bana evvelden gülen arkadaşlarım, dört elle böyle bir bahçe yapmaya sarıldılar. İlkbahar gelende (geldiği zaman) alnımız teriyle üç beş sene içinde yetiştirdiğim bu bahçede gezerken hep anamın ilk sözlerini hatırlarım. Ve kendi kendime:
“Eğer yılgınlık gösterseydim burası gene kupkuru bir toprak parçasıydı. Hâlbuki şimdi ne güzel! Hem de artık benim ekmek tutamağım oldu. İnsan tuttuğunu koparmalı der, içimden kıvanırdım.”


Tilki bayırının günümüzdeki içler acısı durumu

 

web counter